Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Nisan 2010 Çarşamba

GİTTİM&GÖRDÜM&DÖNDÜM



Blogumu takip eden herkese teşekkür ediyorum demek ki merak ediliyorum zira en son 76 ziyaretçideyken bırakmıştım şu an 122,bu benim gözlerimi dolduruyor sayın seyirci saolun varolun...
Derhal konuya başlıyorum; malumunuz Kapadokya gezisine çıktım sonra Constantin' e uğradım,eski Yunan'a selam çakıp "buralar hep bizim uleeen" diyip milliyetçi duygularıma kabartma tozu serptim,kabaramadım,bu konudaki iktidarsızlığımla yaşamak zorunda olduğumu anladım...
Kapadokya,Perslerin taktığı orjinal ismiyle "katpatuka" yani "güzel atlar ülkesi".Atı bol olsa da güzelini göremedim,benim eşekliğimden olsa gerek...
Gitme ihtimali olanlara şiddetli tavsiyem Göreme'de kalınsın Ürgüp'e öylesine uğransın,şarap alınıp dönülsün.Çünkü görülmeye ve yaşanmaya değer hemen herşey Göreme'de.Az konuşup bol fotograf koymak niyetindeyim ama duramıyorum affeyleyin!..



Fotografların üzerine tıklamanız tavsiyesinde bulunmak zorunda hissettim kendimi...

Şimdi size Göreme'yi anlatmak istiyorum ama hani ruyalarınızı doğru düzgün anlatamazsınız ya,siz gördüğünüzü anlattığınızı sanırsınız ama anlatımınız bitince gördüğünüz ruyaya benzetemezsiniz hani anlattıklarınızı...Oralar benim için bir ruyadan farksızdı emin olun...İşte bu yüzden,size tavsiyem o iklimi,o manzarayı,o ruyayı en kısa zamanda yaşayın...Ve dönerken oraya yerleşme hayalleri kurarken,bana bi selam eyleyin yeter...



Asla bir güne birkaç yer gezmeyi sığdırmamak gerektiğini de anlamış bulunuyorum.Geceleri otelinizin balkonunda şarabınızı yudumlayıp manzarayı izlemek yerine yorgunluktan uyuyakalmayı kim ister değil mi?

Balona binmeden döndük!Belki de içimde kalan tek ukte bu dur...Fakat kişi başı 150 euro verip binmiş olsaydım,içimde ukte değil,peri bacası kalmış olacaktı!Sanırım o da bayağı acı verirdi(bknz:ilk fotograf).

Daha fazla uzatmadan İstanbul kısmına geçiyorum...



İstanbul'da kız arkadaşınızla sürtmek kadar keyifli birşey olabilemezmiş artık anladım!Sabahın köründe düşüp yollara,gece ağzınız yorgunluktan açılıp kafanız sağ omzunuza düşene kadar gezmek...Tanımsız...

İşin romantizmini bi yana bırakırsak,Dolmabahçe'yi daha önce görmemiş bünyeme Dolmabahçe,Gülhane parkında gezmemiş bünyemde ceviz ağacı olma isteği uyandıran Gülhane Parkı,üç gün boyunca üçyüz kez tavaf ettiğim İstiklal,neden daha önce buralardan geçmedim dedirten Eminönü ve nihayetinde ölmeden önce kendi sahnesinde Ferhan Şensoy izleyebilmek...

Susuyorum...




Bizi sabahın 6 sında otogarda karşılamayı kendine keder eylemeyip gelen Hakan Duran'a,sabahtan gecenin bir yarılarına kadar ayaklarına kara sular serpmemize ses eylemeyen Derviş Coşkun'a,gündüzleri değilse de akşamları bizi yalnız bırakmayan Mustafa Yılmaz'a,yeni filminin galası için bize evini açan ama benim migren krizim nedeniyle koltuğunu işgale kalkıştığım Çağdaş Helvacı'ya,ağzıma Ebru Yaşar'dan O Beni Sırtımdan Vurduuuuu adlı şarkıyı dilime dolayan Hazan Turaçtemur'a sevgi saygı minnetle...



Eyvallah...